Ana Sayfa
ATATÜRK Köşemiz
Devrimcilerimiz(Yapım Aşamasında)
GazeteLer
Resimlerimiz
Kütüphane
=> Kemâle ermek
=> Deniz’leri asmanın bedeli!
=> Siyaset kuramlari
=> Terimler
=> Sosyalizm
=> Ateizm
=> Kemalizm
=> Faşizm
=> Radikalizm
=> Komünizm
=> Feodalizm
=> Liberalizm
=> Anarşizm
=> Sömürgecilik
=> İktidar, meşruiyet ve egemenlik
=> Tutuculuk (Muhafazakârlık)
=> Aristo sınıflandırması
=> Siyasal Sistemler
 

Kemâle ermek

Kemâle ermek

Mustafa Kemal AtatürkAsker

Birinci Dünya Harbi başlayalı henüz bir ay geçmişti ki Sofya’dan İstanbul’a Dr. Tevfik Rüştü’ye harbin geleceğini değerlendiren uzunca bir mektup yazmıştı, “Hangi tarafın galip geleceğine dair olan fikri kanaatimi söylemek istemem.” diye başlayan mektubun sonlarında ise şu cümleler vardı: “Ve böyle mekkik gibi bir doğuya bir batıya gide gide Alman ordusunun hali ne olur?..”

Tarih 4 Eylül 1914’tü...

Bundan tam bir ay sonra 29 Ekim günü Osmanlı donanması Rus limanlarını bombalamıştı. Bu, Osmanlı’nın savaşa dahil olması demekti; elbette Almanya’nın yanında...

Mustafa Kemal haberi gazeteden okuduğunda yanında arkadaşı Fethi Bey vardı, ona döndü ve şunları söyledi:

“Enver’den de ancak bu beklenirdi. Türkiye bu harpten sağ çıkamaz...”

Ancak olan olmuştur ve Osmanlı artık harptedir.

Genelkurmay’da yüksek rütbelilerle arasında tartışma çıkar.

Çünkü der:

“Ben Umumi Harbin, müttefiklerimiz için netice vereceğine inanmıyordum.”

Ve dahası:

“Ben ordunun, kayıtsız şartsız, bütün sırlarıyle, Alman Askeri heyetine verilmesine, teslim edilmesine çok müteessirdim. Daha karar verilmeden önce, bir tesadüfle bu olayı öğrendiğim vakit, sesimin erişebildiği makamlara kadar itirazlarda bulunmayı vazife saydım. İtirazlarıma hiç kimse cevap vermedi...”

Bir keresinde yine o yüksek rütbelilerden biriyle tartışmaya daldığında yüksek rütbeli sesini yükseltir:

“Kemal, Kemal! Bizi rahat bırak! Sonra vicdanen mesul olursun. Biz öyle şeyler yapacağız ki, neticesinden sen de memnun olacaksın, dünya da hayretler içinde kalacaktır...

“Arkadaş, bizim tecrübemiz senden fazladır. Gerçi seni duygulandıran, hayale sürükleyen şey, memleketine ve milletine olan aşkındır. Ama düşünmüyorsun ki, bu memleket ve halk, senin hararetli aşkına, acaba zannettiğin kadar layık mıdır?”

O ise sessizce dinler ve son uyarısını yapar:

“Evet, çok şeyler yapacaksınız. Fakat yapacağınız şeyler korkarım ki, memleketi çıkılmaz bir girdaba sokmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Eğer ben ve benim gibi düşünenler o zaman hayatta bulunursak, sizin bugünkü sözlerinizi takdirle anmayacağız. Dilerim ki o zaman bizi, çıkılmaz zorluklar içinde terketmeyesiniz...”

Ama terk ettiler...

Sarıkamış’ta 90 bin askeri soğuktan öldürüp...

Alman çıkarları için hem karada hem denizde savaşıp...

Arap çöllerinde orduyu perişan edip...

Terk ettiler...

Biri Almanya’ya biri Rusya’ya kaçtı...

Onlar artık üniformalarını çıkartmıştı...

Mustafa Kemal de çıkartacaktı üniformasını ama bambaşka bir şekilde:

“Mübarek vatan ve milleti parçalamak tehlikesinden kurtarmak için açılan milli mücadele uğrunda milletle beraber serbest surette çalışmaya resmi sıfatım ve askerliğim artık mani olmaya başladı. Bu mukaddes gaye için milletle beraber nihayete kadar çalışmaya mukaddesatım namına söz vermiş olduğum cihetle pek aşığı bulunduğum silk-i askeriyeye bugün veda ve istifa ettim.

Bundan sonra milli mukaddes gayemiz için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere milletin sinesinde bir mücahit fert sıfatıyla bulunmakta olduğumu tamimen arz ve ilan eylerim.”

Bu ise, Mustafa Kemal’in sine-i millete dönüşüdür.

Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı!

Yıllar sonra İtalyan faşizmi Akdeniz üzerindeki emellerini ortaya koymaya başlayınca, bu defa bana çizmelerimi getirin diyecektir!

Hatay’ı almak içinse yine üniformasız bir gerilla harbine soyunmaya hazırdır.

O Mustafa Kemal’dir.

Kadın

Tüm bu savaşlar içinde geleceğin Türkiye’sini düşünmekte ve yeni Türk toplumunu tasarlamaktadır.

Tarihler 22 Kasım 1916’yı göstermektedir ve not defterine şunları yazacaktır:

“Kurmay başkanı ile tesettürün lağvı ve toplumsal hayatımızın ıslahı konusunda sohbet.

1) Muktedir ve hayata vakıf valide yetiştirmek.

2) Kadınlara serbestisini vermek.

3) Kadınlarla ortak yaşam, erkeklerin ahlakı, düşüncesi, hissiyatı üzerinde etkilidir.”

Kurmay Başkanı İzzettin Çalışlar da aynı geceyi kendi günlüğüne şöyle not eder:

“Akşam saat 9’a kadar Paşa ile toplumsal hayattan bahsettik. Zenginlik için çok çalışmak ve kazanmak lazım. Kadın hayatının toplumsal hayata tesiri büyüktür. Kadın, erkeği tavır ve muamelede daha fazla bağlı kılıyor. Erkek hayatında etken ve teşvik edici olan kadın ilmen ve irfanen yüksek olmalıdır. Herhalde kadınlar okumalı, medeni ilerleyişi görmeli ve anlamalılar.”

Aradan iki yıl geçmiştir ve yıllardan 1918’dir ve Mustafa Kemal yine aynı sorun üzerinde fikir yürütmektedir:

“İslamiyette uygulanmakta olan tesettür, kadınların kocalarından başka erkekle kesinlikle temasa gelmemeleri ve dış hayata sahip olmamaları, bir dereceye kadar kadınları hareketsiz kılar fakat erkekler için bugünkü uygar zeminde bir engel icat etmek zor. O kadar ciddi ve yorucu uğraşlardan sonra, son yüzyılın ilerlemeleri ve uygarlığın meşaleleri ile dimağı aydınlanmış olan erkek, işinden eve gelip kapanmak suretiyle yarın için gereken zevki ve çalışma gücünü elde edebilir mi? Biraz hava, biraz müzik, biraz tiyatro, özetle birez hayat arzu etmez mi? Bu doğal ve medeni gerekleri yerine getirirken, yanında karısı bulunmazsa, bu noksanı gidermek gerekmeyecek mi? Çünkü bir erkek için kadın huzurundan, kadın sözünden, kadının eşliğinden yoksun bulunmak bir noksandır; bu noksan her halde giderilir! Fakat evde erkeksiz kalacak kadın için de erkek ihtiyacı aynıdır. Ruh ihtiyacıdır ve önemli olan da budur.”

Ve şöyle bitirir:

“Sonuç: Bu kadın sorununda cesur olalım. Kuşkuyu bırakalım. Açılsınlar; onların dimağlarını ciddi bilim ve teknik ile bezeyelim... İffeti, fenni sağlık açısından izah edelim. Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim. Sonra kişisel ilişkilere gelince, yaradılışımıza ve ahlakımıza uygun kadın arayalım ve onunla evlenme koşullarımızı açık ve kesin olarak kararlaştıralım.”

Kemal!

Demek ki bundan 90 yıl önceydi...

İşte günümüzde hâlâ aşamadığımız iki meseleye Kemal çözümü!

Kadını açmak ama apoletleri sökmek!

Sömürge askeri olmaya isyan etmek, kadının esaretine karşı çıkmak!

Devrimci denklem!

Daha Bandırma Vapuru ile Anadolu’ya geçerken rıhtımda gemi aranır: Müttefikler silah ve cephane aramaktadır gemide. Erlerden biri Mustafa Kemal’e söyler O’nun cevabı yalındır:

“Budala herifler! Bizim silah-cephane değil kafa götürdüğümüzü bilmiyorlar mı?”

Mustafa Kemal’in Bandırma Vapuru ile Anadolu’ya taşıdığı kafanın ve düşüncenin büyüklüğünü ise zaman nasıl da ispatlıyor...

Askerlikse askerlik:

Çanakkale’de kahraman, Sakarya’da kahraman!

Vatanı batıran değil kurtaran kumandan!

Ama o kadar değil elbette...

Aslolan çok daha önemlisi...

Fikirse fikir:

“Fransa ihtilali bütün dünyaya özgürlük düşüncesi yaymıştır ve bu düşüncenin bugün de esas kaynağı bulunmaktadır. Fakat o tarihten bu yana insanlık ilerlemiştir. Türk demokrasisi, Fransız ihtilalinin açtığı yolu izlemiş, fakat kendine özgü belirgin nitelikte gelişmiştir. Çünkü her ulus, devrimini, toplumsal ortamın baskılarına ve gereksinimlerine bağlı olan durum ve konumuna ve bu ihtilal ve devrimin olduğu zamana göre yapar.”

İşte Mustafa Kemal’i tüm çağdaşlarından ve takipçilerinden ayıran, onu büyüten yan da budur...

Çağını anlayan bir kafa ve çağına çözüm getiren bir uygulama:

Türk Devrimi!

Tüm dünyada bağımsızlık savaşlarını başlatan kim?

Kemal!

Peki bağımsız bir devlet kurup da hiçbir büyük güce dayanmadan ayakta kalabilen bir tek ülke var mı?

O’nun Türkiyesi’nden başka...

Peki Haçlı ile savaşmış, dini kurtarmış ama laikliğe geçerek halkını özgürleştirmiş bir örnek?

Yine sadece O:

Kemal!

Her adımı geleceği gören, her adımı bizim bugünümüzü düşünen bir devrimcilik...

Niceleri geldi geçti, O hâlâ her elde, her evde, her yürekte bir bayrak!

Bunca ülkenin kurucusu, kurtarıcısı, kahramanı arasında hiç halkı tarafından böylesine sevilen, unutulmayan ve hâlâ umut bağlanan biri kaldı mı geriye?

Yok!

Sadece Kemal!

100 yıllık devrimci mücadelenin, mücadelelerin en berrak çözümü:

Yine Kemal!

İşte Altı Ok:

Cumhuriyetçilik

Milliyetçilik

Laiklik

Devletçilik

Halkçılık

Devrimcilik.

Var mı daha ileri bir sentez?

Daha kapsamlı bir çözüm?

Ve Parti

Ama nasıl ve neyle:

“Vatanımıza ve bağımsızlığımıza göz dikenlere yalnız askerlik alanında üstün gelmek yeterli değildir. Memleketimiz hakkında istila emelleri besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak biçimde siyaset, yönetim ve iktisat alanlarında da kuvvetli olmak lazımdır.

“Bundan böyle hiçbir fırsatı kaçırmayarak çalışmaya mecburuz. Ancak bu çalışma yıllarla izlenecek ve uygulanacak bir programa dayandırılmazsa başarısızlığa uğramaya mahkumdur. Ayrıntılarıyla saptanmış olsa da ulusumuzun ivedi gereksinimlerine çare olacak bir programa dayanmayan ıslahat girişimleri, bireysellikten ve keyfi olmaktan kurtulamaz. Bu gibi girişimler, sahipleri olan kişilerin değişmesiyle, dahası onun kişisel gücünün azalması ile söner gider. Öte yandan, herhangi bir programın uzun bir çalışma dönemine rehber olması için, ülkede bütün vatanseverlerin ona yardımcı olması gerekir. Gerçekten, vatanseverlerin büyük çoğunluğunun ıslahat emellerini içermeyen bir programın başarılı ve sürekli olması ümit olunamaz.

“Bu ulusal maksat ve düşünceleri göz önünde bulundurarak, en alçak gönüllü bir ulus bireyi sıfatıyla hayatımı sonuna kadar vatan hayrına vakfeylemek emeliyle, barışın yapılmasından sonra halkçılık esası üzerine dayanan ve Halk Fırkası adıyla siyasal bir parti kurmak niyetindeyim:”

Demek ki:

O’nu anlamak...

O’nun gibi olmak...

Kemale ermek gerek...

Büyük boy için lütfen tıklayın

Yazar:Gökçe Fırat


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol